Kan yolu ile bulaşan enfeksiyöz ajanların yerinde tanısı için nanoparçacıklar kullanılarak taşınabilir sistem geliştirilmesi (LAB-A-LAMP)
Enfeksiyon etkenleri arasında kan aracılığı ile bulaşabilen en önemli virüsler; Hepatit B Virüsü (HBV), Hepatit C Virüsü (HCV) ve İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü (Human Immunodeficiency Virus=HIV)’dür. Kan transfüzyonu ile bulaşan infeksiyonlar, kan transfüzyonunun önemli bir komplikasyonu olup, alınan tüm önlemlere rağmen dünya çapında önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. HBV başlıca parenteral yolla bulaşmakta, temas edenlerin %10’unda akut viral hepatit tablosu gelişmekte, bunların %0.1’inde ise fulminan hepatit oluşmaktadır. HCV ise transfüzyon sonrası ve sporadik olarak gelişen A ve B dışı hepatitlerin en sık etkeni olup %80 oranında kronikleşmektedir. Yine bulaş yolunun en sık kan transfüzyonu ve cinsel ilişki olduğu bilinen HIV’nun tüm dünyada erişkinlerdeki prevalansının %1.1 olduğu bilinmektedir. HBV, HCV ve HIV enfeksiyonlarının kontrolünde anahtar faktörler; hızlı tanı, etkili tedavi ve temaslı taramasının yapılması ile bulaşın önlenmesidir. Bu virüsler serolojik göstergeler negatif iken dahi bulaşabilmeleri ve bulaştan uzun süre sonrası ölümle sonuçlanabilen klinik tablolara neden olmaları nedeni ile ayrı bir önem kazanmaktadır. Günümüzde transfüzyon için güvenli kan hazırlamak, bağışçı sorgulaması ve tarama testleri ile yapılmaya çalışılmaktadır(1,2). Son 30 yıl içinde kan taramalarında kullanılmak üzere çeşitli tipte mikrobiyolojik testler geliştirilmiştir. Geliştirilmiş olan bütün testler her durum için uygun olmayıp, her bir testin kısıtlamaları mevcuttur. Son yıllarda viral taramalarla ilgili olarak özellikle antijen testleri ve moleküler yöntemler üzerinde çok durulmaktadır. Önceleri havuz testleri şeklinde başlayan ve sadece plazma ürünlerinde kullanılan moleküler yöntemler pek çok ülkede zorunlu hale getirilmiştir. Maliyetin çok fazla olması bu konudaki en önemli sorundur. Örneğin HBV DNA uygulamaları Avusturya, Litvanya, Polonya, İspanya, Portekiz ve Yunanistan’da isteğe bağlı olarak yapılmakta iken Almanya, İtalya ve Japonya’da zorunlu olarak rutin testler arasında bulunmaktadır. Anti-HCV ve anti-HIV pozitifliklerinin varlığı ise, kan transfüzyonu öncesi yapılan tarama testlerinin önemini göstermektedir. Ayrıca infeksiyonların pencere dönemi, serokonversiyon öncesi dönem ve kullanılan yöntemlerin duyarlılıkları düşünüldüğünde, moleküler yöntemlerin gerekliliği görülmektedir. Transfüzyonla bulaşan etkenlerin tamamının pratikte taranmasına imkan yoktur. Neden olduğu enfeksiyonun önemi, tedavi edilebilirliği, maliyet-etkinlik gibi değerlendirmeler rutinde kullanılacak testlerin belirlenmesinde önem taşır. HBV, HCV ve HIV hem alıcıda neden olduğu ciddi hastalıklar hem de toplum sağlığını doğrudan ilgilendiren etkileri nedeni ile tarama testlerinde mutlaka yer alması gereken etkenlerdir. Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından HBV,HCV ve HIV tarama testleri arasında belirlenmiştir(3-5).
DSÖ’nün oluşturduğu Global Sağlık Sektörü Stratejisi 2030 itibariyle viral hepatitlerin halk sağlığını tehdit eden bir risk olmaktan çıkarılmasını; yeni enfeksiyon riskinin %90 ve hepatite bağlı mortalite oranının da % 65 azaltılmasını öngörmektedir. Günümüze kadar yaklaşık 40 milyon kişinin ölümüne yol açan AIDS epidemisinin sonlandırılmasına yönelik UNAIDS kuruluşunun belirlediği 90–90–90 global HIV hedefleri doğrultusunda ise; 2020 yılı itibariyle; HIV ile enfekte kişilerin %90’ının teşhisi hedeflenmiştir. Bu nedenlerle viral ajanların laboratuar tanısı için hızlı, duyarlı, güvenilir ve ekonomik yöntemlere ihtiyaç vardır(6,7).
Projenin amacı; doğal afetler, büyük ölçekli yangınlar, savaş durumu gibi acil tıbbi ve cerrahi müdahale gerektiren durumlarda; hemodiyaliz hastalarının, sağlık personelinin kan yolu ile bulaşan hastalıklara karşı güvenliği için müdahale öncesi ve/veya sonrası; askeri alanda ve kan bankacılığında kan ile bulaşabilecek viral ajanların tanısında yerinde ve hızlı kontrol-tarama için kullanılabilecek; hasta başı ya da sahada uygulamaya yönelik, kullanımı ve yorumlanması kolay, ortam şartlarına dayanıklı, maliyet-etkin, duyarlı ve hassas tanı kitlerinin geliştirilmesidir. Bu hedefe yönelik olarak; DNA/RNA izolasyon basamağı dahil tüm işlemleri kapalı olarak gerçekleştiren, reaksiyon kimyasallarını liyofilize olarak içerisinde hazır bulunduran, santrifüj prensibi ile çalışan, mikroakışkan platformuna entegre edilmiş bir kompakt disk (CD) sistemi (Labonadisk) üretilecektir.
Proje Ekibi